Seven hiç kimseyi sevilmekten dışlamayan aşk…! Ne güzel bir varsayım değil mi? Gerçekten seviyorsanız, yoğunsa duygularınız, çok yoğun, bir şekilde sevdiğinize de geçmez mi bu enerji? Onu da sizi sever kılmaya yeter mi bu akım, çekim ya da siz adına ne derseniz? Aynı yoğunlukta mı olur karşılığı? Birleştirir mi elleri ve gönülleri? Birleştirmesi şart mı peki? Sadece beklemek ve umut etmek de aşka dair değil mi zaten? Belki de aşkın en yoğun olduğu anlar değil mi, o her bakışın, her kelimenin, her küçük hareketin binlerce anlama geldiği hayalle karışık beklenti anları… Bir büyük şair demiş, vardır bir bildiği. Dante ölümsüz eseri İlahi Komedya’nın Inferno, yani cehennem bölümünde Francesca’ya söyletmiş bu cümleyi. Mısır doğumlu, yarı İtalyan Amerikalı yazar Andre Aciman da almış koymuş o çok sevilen, nerdeyse bir kült roman haline gelen eseri Adınla Çağır Beni’ye. Ben bu cümlenin geçtiği bölümü pek sevmişim, alıntılayıp açmışım Ben Okurum’un yeni bölümünü. Aşıklarla okurlara ve tabii dinleyicilere de ‘hani bana, hani bana’ demek kalmış işte.
Evet efendim, bu bölümde bolca aşktan, tutkudan, saplantılarımızdan, hayallerimizden, yarım kalmış hikâyelerimizden konuşacağız. Kelimelerin sırtına atlayıp, duyguların diyarında oradan oraya savrulacağız. Bize bu yolda Andre Aciman önderlik edecek ama aslında her iyi romanın sonunda olduğu gibi kendimize çıkacak yol. Nazikçe elimizden tutup bizi içimize döndürecek Aciman. Dünyanın bir köşesinden öbürüne savrulup duran hayatının ona kattığı zarafet ve donanımla hiç hissettirmeden tüm sanat dallarının büyüsüyle sarıp sarmaladığı anlatısını biraz da bizim hikayemiz kılacak. Hazır mısınız bu müthiş yolculuğa? Önyargılarınızı, korkularınızı, sert ve ters köşelerinizi bırakın bir tarafa. Edebiyat sevgimiz ve içten duygularımız yeter bize. Bir onları alın yanınıza. Siz hazırsanız, biz de hazırız. Karşımda, diğer mikrofonda Adınla Çağır Beni’nin Elio’sunu sanki yakından tanıdığı bir dost gibi benimsemiş, romanı büyük bir aşkla bağlı olan çok değerli bir yazar ve benim çok sevdiğim bir arkadaşım var: Karin Karakaşlı. Onun sesindeki heyecan ve sevgi size de bulaşsın.
Andre Aciman, kendi deyimiyle, kendine kağıt kalemden yuva kurmuş bir yazar. Çünkü dedik ya, hiçbir yerde kendini evinde hissedemiyor. Hoş, yine onun sözleriyle, kağıt kalem de pek güvenli bir liman değil, malum her an buruşturulup çöpe atılabilir. Ona bu güvensizlik hissini veren yaşamı, 1951 yılında Mısır’ın İskenderiye kentinde başlıyor. Babası Türkiye doğumlu ama Mısır’a göçmüş bir Sefarad Yahudisi. Annesi ise İtalyan asıllı. Büyüdüğü evde Fransızca konuşuluyor ama çevresinde duyduğu diller çeşitli. İtalyanca, Ladino, Rumca ve Arapça… Kökleri yüzünden hiçbir zaman Mısır vatandaşlığına geçemeyen ailenin bir örgü fabrikası var ve halleri vakitleri epeyce yerinde. İngiliz okuluna gitmeye başlayınca Aciman’ın geniş dil skalasına İngilizce de ekleniyor. Sınıfındaki tek Yahudi çocuk olarak kendini hep yalnız hissediyor Andre. Aslında dindar biri değil o. İskenderiye’nin çeşitli din, dil ve ırktan oluşan ahalisinin içinden yürürken, her ıssız sokakta takip ediliyormuş, parmakla gösterilip saldırıya uğrayacakmış gibi bir tekinsizlik hissiyle geçiyor çocukluğu. Dışlanmanın, itilmenin ne demek olduğunu daha o küçük yaşlarında öğreniyor. 1956 yılında yaşanan Süveyş Krizi sonrasında gerçekleşen Mısır’dan büyük kaçışa direniyor ailesi. Mal varlıklarını ve kurulu düzenlerini bırakmak istemiyorlar tüm bu savaş şartlarına rağmen. Zengin bir aile onlar ne de olsa. Ama 1965’de Mısır’la İsrail arasındaki tansiyon iyice yükselince onlar da terk ediyorlar ülkeyi mecburen. Çünkü artık küçük Andre’nin içinde hissettiği o tekinsizlik hissi dayanılmayacak boyuta gelmiş. Yolda hakaret edenlerden tutun da, taşlayanlara kadar her türlü şiddet var İskenderiye’nin sokaklarında.
Babası ailenin İtalyan vatandaşlığını sağladıktan sonra, annesi ve Andre Roma’ya taşınıyorlar. Babası ise Paris’e. Bu oradan oraya savrulan yollar sonunda 1968’de yeni kıtaya, New York’a çıkıyor. Küçüklüğünden beri şiir yazan ve çevresindekilerden bu konuda hep destek gören Andre, 16 yaşındayken birdenbire berbat bir şair olduğunu fark ediyor ve kendi deyimiyle, bir adım geri çekilip, düz yazıya yöneliyor. Sonra Karşılaştırmalı Edebiyat ve İngiliz Edebiyatı eğitimi alıyor. Yüksek lisansını ve doktorasını da yine karşılaştırmalı edebiyat alanında Harvard Üniversitesi’nde yapıyor. Ve böylece akademik kariyeri başlıyor. Aciman şu anda New York City Üniversitesi’nde edebiyat teorisi ve Marcel Proust dersleri veren bir profesör.
#denizyücebaşarır #benokurum #adınlaçağırbeni #andreaciman #karinkarakaşlı
Негізгі бет Adınla Çağır Beni - Andre Aciman // konuk Karin Karakaşlı // Deniz Yüce Başarır ile Ben Okurum
Пікірлер: 3