Bu videoda, konuşmacı felsefedeki "varlık" konusunu, sanat ve form kavramı etrafında anlatmaya çalışıyor. Felsefeye yeni başlayanlar için bu yaklaşım, hayal gücünü kullanarak, felsefenin bazı zor problemlerinin çok daha kolay yoldan anlaşılmasını sağlayacak bir yöntem olabilir. Ayrıca "Tanrı" kavramının nasıl ele alındığını da netleştirebilir.
Videonun başındaki güvercin resmi aracılığı ile konun ana teması ortaya konulmakta. Güvercinin gölge halindeki görsel alanı, bu alanı çevreleyen boşluk içindeki güvercinin varlığıdır. Bu varlığın ortaya çıkmasını sağlayan aslında etrafındaki boş alandır. Yani, boşluğun içinde güvercin formu şeklinde bir alan çerçevelendiğinde, boşluktan güvercinin varlığı belirmekte.
Eğer felsefeye dinsel referanslarla yaklaşıyorsanız varlığı, mutlak varlığın (Tanrının) içinde (evrende) oluşmuş boş alan (yokluk) gibi hayal edin. Eğer materyalist referanslarla yaklaşıyorsanız da, salt fizik yasalarının oluşturduğu çokluğun (evrenin, kaosun) içindeki, bu fizik yasalarının oluşturduğu (kuvvetlerin kurduğu) bir vakum alanı (boşluk) gibi hayal edebilirsiniz.
Bu yöntem ile hayal gücünüzü kullanarak konuya yaklaşmanız, felsefenin, zihinde düşünce üretim sürecinin bizatihi kendisini duyumsamak (algılamak) anlamına geldiğini kavramanızı kolaylaşacaktır. Felsefe bir anlamda; düşüncenin kendisini değil de, düşüncenin oluşma sürecinin kendisini algılamaktır. Filozofların ortaya koyduğu metinler bu algıyı geliştirmek için bir tür zihin eğitimidir aslında. Bu eğitim, ismine “hakikat” denen, algının arkasında yatan asıl nedenleri ve gerçekleri görmenizi kolaylaştırır. Filozofların yaptığı, bunu kelimelerle, kavramlarla ortaya çıkarmaya çalışmak. “Algı” önde görünendir. Hissedilendir. Felsefe, algının arkasındaki, algıyı oluşturan, insana ait olmayan kurucu kuvvetleri (fizik yasalarını veya tanrısal olanı) algılama becerisidir.
Buna algıyı algılamaya çalışmak da denilebilir. Ama tabi bu çaba zor bir uğraştır. Çünkü biz bizatihi algının kendisiyiz ya da dinsel açıdan bakıyorsanız ruhun kendisiyiz. Bu çaba, kurucu kudretleri anlamak için yine algının kendisine başvurmaktır ama felsefe sayesinde algıyı etkileyen zihindeki parazit unsurları (dogmaları) temizlemiş olarak. Temizledikçe, algının kendisini çıplak olarak gördükçe, algının arkasındaki nedenler (hakikat) görünmeye başlar. Eğitimsiz bir zihin bunu yapamaz. Ancak felsefi eğitimle eğitilmiş bir zihin yapabilir.
Bu açıdan bakıldığında felsefenin amacının, zihindeki insana ait, kültüre ait olan kontrol mekanizmalarını devre dışı bırakma eğitimi olduğu söylenebilir. Yani dogmaların etkisinden kurtulma eğitimi. Bu eğitim, bir ekleme değil, eksiltme, kurtulma, zihni özgürleştirme eğitimidir. Bu ilk başta, Uzak Doğu öğretilerini akla getirebilir fakat onlardan farklı olarak bilimsel kavramlara ve felsefi metodolojiye dayalı yöntem içermesidir.
Algının kendisini saf hali ile görmeye çalışmaya felsefede "fenomenoloji" denmektedir. Bu konuya burada girmeyeceğiz. Ama şimdilik kısaca bir tür saf bilinç olarak, insani özelliklerden sıyrılıp, bilgisayardaki bir yapay zeka gibi düşünme metodu denilebilir. Dinsel açıdan bakarsak ta, mutlak bilinç olan Tanrı ile bütünleşmiş vaziyette düşünmek demektir (vahdet-i vücud). Neticede materyalist yaklaşım da, dinsel yaklaşımda felsefe açısından aynı yere çıkıyor. Felsefe, zihin faaliyeti olarak, dinin de, ideolojinin de üstünde yer alır. Bu seviyede kastedilen artık “felsefenin tanrısıdır”. Burada kastedilen tanrı kavramı dinlerin Tanrısını değil, “tanrısallığı” yani kurucu kuvvetleri işaret eder. Bu yüzden, büyük filozofların çoğu tanrısallıktan bahsederken, aslında metafizik manada bu kurucu kudretleri (kuvvetleri) kastetmektedirler. Bunun en belirgin örneği Spinoza’dır.
Zihinde düşüncenin oluşum süreci, yani felsefe, aynı bu videoda anlatılan “formun varlığı ortaya çıkarması" gibi, zihinsel formların (kavramların), zihnimizdeki oluşma, dağılma, birleşme akışlarıdır. Fakat burada, bu videoda da anlatıldığı gibi, asıl kilit konu; form (varlık) demek aynı zamanda dogma demektir. Katılaşmış olan, akışın kaybolduğu, donmuş olandır. Formun içine hapsedilen töz artık insanlaştırılmış, evrenden, kaostan koparılmıştır. Dinsel açıdan bakıyorsanız da mutlaktan yani Tanrıdan yalıtılıp, koparılmıştır.
Diğer taraftan da insan ancak form sayesinde var olur. Aksi taktirde evrenin, kaosun kendisi anlamına gelir (bizatihi tözün kendisi; enerjinin, fizik yasalarının kendisi). Yani canlı olmayan salt madde. Ya da konuya dinsel referanslarla bakıyorsanız mutlağın (Tanrının) kendisi. Kısaca canlı olmak ve insan olmak “form" gerektirir. Ortada bir form olunca da bu hakikatten kopmak demektir. Diğer anlamda tözden kopmak demektir. Felsefe, yeniden hakikate ulaşmak için formdan kurtulup, algının kendisini çıplak hali ile görmeye çalışmaktır. “Algı” dinsel açıdan ruhtur, materyalist açıdan süreçtir (hareket-zaman). Antik Yunanda ise bu düalist ayrım daha ortada yokken sadece "psişe" denmiş.
.
Негізгі бет Boşluk ve Varlık: Felsefeye Sanat ve Form Üzerinden Yaklaşmak
Пікірлер: 7