Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri de şöyle buyuruyorlar :
Velînin sıfatlarından biri de korkusuz olmasıdır. Zîrâ korku, ilerde başa gelecek olan nâhôş bir şeyden çekinmek ve gelecekte elden kaçacak olan hoş bir şeyi ümîd etmektir. Halbuki velî, ibnü'l-vakttir. Onun geleceği yoktur ki, bir şeyden korkması bahis konusu olsun. Onun korkusu olmadığı gibi recâsı da yoktur. Zîrâ recâ, husûle gelebilecek olan hoş bir şeyi veyâ zâil olabilecek olan nâhôş bir şeyi ümîd etmektir. Bu ise vaktin ikinci parçasında yani gelecekte olur. Aynı şekilde velî mahzûn da olmaz. Çünkü hüzün vaktin katılığından ve bulanıklığından neşet eder. Rızâ gülistânında ve muvâfakat bağında olan bir kimsede hüzün olur mu? Nitekim Hakk Teâlâ,
"اَلَٓا اِنَّ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۚ
elâ inne evliyâallahi lâ havfün aleyhim velâhüm yahzenûn" buyurmamış mıdır?
Hazret-i Mevlânâ da şöyle buyuruyorlar :
Sôfî ibnü'l-vakt bâşed ey refîk
Nist ferdâ goften ez şart-ı tarîk
Mânâsı şu : "Ey yol arkadaşı, sôfî vaktin oğlu olmalıdır. Tarîkin şartlarından biri de yarından bahsetmemektir".
İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri de şöyle buyuruyorlar :
Sôfî olan kişi ibnü'l-vakt olur. Yani her işi vaktinde eder. Ferdâya salmak ve bir işi vakt-i âhara terk eylemek şart-ı tarîkat değildir. Yani muktezâ-yı tarîkat hâzırın hükmüne riâyetdir ki ta'cîldir, tesvîk ve te'hîr değildir. Pes, bu husûsta işini ferdâya salma ve murâdın ne ise bu sâat ve lahzada husûle getir. Zîrâ sen ki sôfî ve ehl-i tarîksin hayırlı işi te'hîr etmek senin mezhebin değildir. Onun için demişlerdir ki, "fi't-te'hîri âfat" (geciktirmede âfetler vardır). Bunda işâret vardır ki, itibâr zamânı hâzıra ve belki nefesedir. Zîrâ mâzî ki yevm-i mîsâk, ve müstakbel ki yevm-i ahirettir. Onun için derler ki hâlâ yevm-i mîsâkdayız. Dahi o gün münkazî olmamıştır. Ve sırr-ı âhiret dahi sülûkte münderic olmakla ârifin her zamânı hâzır olup, ibnü'l-vakt olur.
Ârife gerekdir ki, ibnü'l-vakt ola. Yani hükm-i vakt ne ise, şuğl-i tâmm göstere. Ve mâzî ve müstakbel mülâhazasından sâde-dil ola ve çeşm-i basîretin iğmaz ede. Tâ ki vakt-i merhûnu geldikte hükm-i ilâhî ne ise zuhûra gele. Zîrâ her nesne ki müecceldir, eceli geldikde defter-i vücûdu matvî olur ve hâtem-i tamâm ile hatm bulur. Yani tâife-i ehlullah ehl-i nakddir, bugünkü işini yarına komaz ve "bugün vaktim safâ ile geçsin de yarın ibâdet edeyim" demez. Elinden gelen ibâdeti yarına komayıp hemen işlemeğe çalışır. Yani namazı kılar ve Hakk'ın emr ü nehyini be-gâyet gözetir. Yoksa mânend-i gâfilîn, tevfîk-i mühimmât ve tesvîf-i ibâdat etmezler.
Türk dervişlerinin "zuhûrâta tâbi olmak" dedikleri şey de budur.
Dem bu demdir dem bu demdir dem bu dem
Bu demin kadrini bil sôfî ol âgâh
.
(🎨Eser sahibi: Merve Karlı)
.
Cân Ü Dilden Fani Kıldın Akıbet
Nutuk sahibi: İbrahim Hakkı Erzurumi Hz.
Bestekârı: ?
Makam: Hüseyni
Can-u dilden fani kıldın âkıbet
Sen beni mestâne kıldın âkıbet
Şol aşkın zincirin tahrik eyleyüp
Sen beni divâne kıldın âkıbet
Dâne iken bağ-ı bostan eyledin
Dâneyi yüz dâne kıldın akıbet
Ey Fakirullah bu Hakkı bendeni
Vâsıl-ı cânâne kıldın âkıbet
.
Şol Cennetin Gülzarına(Kaside) 05:50
Şol cennetin gülzarına
Yanmak için enharına
Uymak için sultanına
Girsin bugün Allah diyen
Olmaya dostun bülbülü
Kokmaya bir hoş sünbülü
Bağı tecelliden gülü
De’sin bugün Allah diyen
Hakkı hakka eren kişi
Fahriyle, fahr olur işi
Endişeyi her teşvişi
Atsın; bugün Allah diyen
Hüseyni ilahiler: • Hüseyni
#zikir #zikr #tasavvuf #ilahi
Негізгі бет Музыка Cân û Dilden Fani Kıldın Akıbet
Пікірлер: 17