Selâmün aleykum hocam. Bid’at meselesini biraz açabilir miyiz?
Cevap: Aleykum selam. Bid'at, yenilik demektir. Başka bir ifâde ile Allah Rasûlünün zamanında yokken sonradan ortaya çıkan şeyler demektir. Bu bid'atın genel tarifidir. Bu manada kelime anlamı ile sonradan ortaya çıkan her şey bid'attır. Mesela Allah Rasûlü zamanında buzdolabı çamaşır makinası yoktu. Yenilik anlamında bunlar gibi şeyler de bid'attır. Ama bunlar dünyevî şeylerdir. Sapıklık anlamında bid'at değildirler.
Dinde bid’at ise; Allah Rasûlünün zamanında yokken sonradan uydurulan ve ibâdet kastıyla dine sokulan şey demektir. Çünkü ibâdeti Allah ve rasûlü belirler. Hiç kimsenin yeni ibâdet şekilleri belirleme yetkisi yoktur. Bu mânâda din tamamlanmıştır ve en güzel hâle getirilmiştir. Dine ibâdet kastıyla yeni şeyler sokanlar Mâide sûresinin 3. Âyetine ters düşmüş olur. Çünkü orada; “Artık dininizi tamamladım ve en mükemmel hâle getirdim” buyrulmaktadır. Bid’atçı yeni ibâdet şekilleri koyarken bu âyetle çatışmaktadır. Âdeta bu âyete karşı “hayır, din tamamlanmamıştır, dinde eksiklikler var. İşte ben bu koyduğum ibâdet şekli ile dindeki eksikliği gidereceğim” demektedir.
Bid’atın bid’at olabilmesi için sünnete aykırı bir şey getirmesi ve var olan bazı sünnetleri ortadan kaldırması şeklinde olur. Mesela şu anda Türkiye’de uygulanan cemaatle tesbihatta bulunmayı ele alalım. Allah Rasûlü zamanından 1600 yıllarına kadar imam selam verdikten sonra imam da cemaatte kendi kendine tesbihatta bulunuyorlardı. Çünkü sünnet böyleydi. Halbuki bunu cemaat hâlinde yapmak sünneti değiştirmektedir. İkinci olarak sünneti ortadan kaldırmaktadır. Şimdi misaller verelim. Meselâ; İmam selam verdikten sonra imam da cemaat de kendi içinden Allâhumme entesselâmuyu okuması gerekirken müezzin bunu açıktan yaparken cemaat susmakta ve söylemesi gereken sünneti yapmamaktadır. Dolayısı ile o sünneti işlemekten mahrum bırakılmaktadır. Yine Subhanallahi velhamdulillahi velâ ilâhe illallahu vallâhu ekber tesbihatını herkesin söylemesi sünnetken bunu müezzin yapıyor diğerleri ise susuyorlar ve bu sünneti de terk ediyorlar. Bâzı müezzinler âyetel kürsiyi de açıktan okuyarak cemaate bu sünneti de işlettirmiyorlar. Yine tesbihattan sonra söylenen Lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerike leh… zikrini de müezzin söyleyerek diğerlerine yaptırtılmıyor. Gördün mü, müezzinin işlediği bid’at cemaatin yapması gereken dört sünneti ortadan kaldırmaktadır.
Bid’atın bir başka şekli, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin ve sahâbelerin yapma imkanları ve zamanları olduğu halde yapmadıkları şeyleri daha sonra bazı kimselerin ortaya koymaları ve yapmayı bir adet, dinin olmazsa olmazı haline getirmeleridir. İşte kandil kutlamaları bunlardandır. Allah Rasûlü mi’raca gitmiş, mi’racdan sonra 11,5 sene daha yaşamış ama mi’racın senei devriyesinde “gelin bu sene mi’raca çıktığımın sene-i devriyesidir, bu geceyi kutlayalım” dememiştir. Halbuki onlar bizden daha güzel Kur’an okuyorlardı. Şiiri, naatı da bizden iyi biliyorlardı. Üstelik onlar akşamdan sonra da çalışmıyorlardı. Akşam namazından sonra Kur’an okuyarak, naatlar okuyarak o geceyi kutlayabilirlerdi. Bunun için imkana da gerek yoktu. Zamanları da vardı. Ama onlar yapmamışlardır. Eğer hayırlı bir şey olsaydı onlar hayırlı şeyleri yapmaya bizden daha düşkündüler. Regâib kandili için de Berat Kandili için de mevlid kandili için de durum aynıdır. Allah Rasûlü doğum günlerinde “benim doğum günlerimi kutlayın” diyemez miydi? Deseydi sahabeler en güzel şekilde kutlayamazlar mıydı? Haydi Allah Rasûlü demedi, Allah Rasûlünün vefatından sonra sahabeler yapamaz mıydı? Onlar Allah Rasûlünü bizden daha fazla sevmiyorlar mıydı? Biz Allah Rasûlünü onlar kadar mı seviyoruz? Onlar Kur’an’ı da sünneti de kendilerinden sonra gelenlerden daha iyi bilmiyorlar mıydı? Allah Rasûlü ve sahâbeler zamanında yapılma imkânı olduğu halde yapılmayan tüm şeyleri buna kıyas edebiliriz. Meselâ, Mekke’nin fethinin kutlanışını ele alalım. Mekke’yi Allah Rasûlü ve sahâbeler fethetti. Ama yıl dönümünde Mekke’nin fethini kutlayabileceklerken kutlamamışlardır. Niye, bir araya gelip üç beş kelam edemezler miydi? Kur’an ve şiirler okuyamazlar mıydı? Bunları pekâlâ yapabilirlerdi ama yapmamışlardır.
Şunu unutmayalım, olaylar sınırlıdır fakat cevapsız değildir. Kur’an sünnet, icmâ, kıyas vb. gibi delillerle her meseleye mutlaka bir hüküm bulunur. Çünkü bâzı meselelere hüküm verilememesi demek İslâm’ın çâresiz kalması demektir ki bu câiz değildir. Bid’atları çıkaranlar ise müctehidler değildirler. Ya kişidir veya bir topluluktur veya sultandır. Halbuki bunların yeni bir şey ortaya koymaya, yeni ibâdet şekilleri belirlemeye hakları yoktur. Mesele daha uzun ama yerimiz müsâit değil. Zannediyorum anlaşılmıştır. Bid'at işleyenler şu hadisi de akıllarında bulundursunlar:
"Allah, bid`at sahibinin amelini, bid`atından vazgeçinceye kadar kabul etmez." (İbn Mâce, Mukaddime, 7/50).
Selam ve duâ ile.
Негізгі бет Olmayanı Dine Eklemek - Bid'at Nedir? - Necati Koçkesen
Пікірлер: 25