Selçuklu sultanlarının, Osmanlı padişahlarının kendilerini Romalı gördüğü bir dilden bugünlere geldik. Mevlana Celaleddin-i Rumi’yi, Türkçesiyle “Romalı Celaleddin” diyerek Romalılığı benimsedik. Ortak kültürel mirasımız olarak gördük. Romalı anlamına gelen Rum ve Rumlar, nasıl oldu da “öteki”ye dönüştü?
Savaşlar, kırımlar, sürgünler, en çok “öteki”den besleniyor. Politika, soykırımlara, katliamlara giden yolu, önce öteki yaratıp ardından da yarattığı ötekiyi şeytanlaştırarak açıyor.
Kriz anlarında öfke, en kolay, en kırılganlara yöneliyor. Daha doğrusu yönlendiriliyor. Zaman zaman servet aktarımı, zaman zaman rejimi berkitmek amacıyla, zaman zaman da yaratılan kimliğin inşasında araç olarak kullanılabiliyor.
Balkan savaşlarından Birinci Büyük Paylaşım Savaşına, Kafkasya sorununa Osmanlı bakiyesi Türkiye’nin Anadolu ve Trakya coğrafyasındaki nüfüs neredeyse tamamen değiştirildi. Bitti mi? Sancılarını yaşıyoruz hala. Bu sancılar ya da artçılar, zaman zaman gündeme gelen politik tartışmalarda hortluyor. Tarihe malolan ama ortak belleğimize maledemediğimiz her olay kapanmamış bir yara gibi zaman zaman kanırtılarak iyileşmesine izin verilmiyor.
Şu anda Bizantium’un periferinde oluşan bir mahalledeyiz. Eski adı Tatavla olan Kurtuluş’ta.
Bizas adlı Grek koloni liderinin kurduğu bu Şehr-i İstanbul, onlarca ad almış. En son İstanbul.
Bugünkü konuğumuz, “Büyük uygarlıkların mirası insanında hayat bulur.” sözünün canlı örneklerinden biri: Mihail Vasiliadis. Hikayesine eşlik eden Apoyevmatini gazetesi, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül Pogromu, 1964-65 sürgünleri, davalar, her şeye rağmen yaşamı, Mihail Vasiliadis’teki izdüşümler üzerinden konuşacağız.
“İnsan, insanı insanda tanırmış.” Hadi gelin biz de bir insan yaşamından yola çıkarak rotası insana ve şüphesiz kendimize olan bir yolculuğa çıkalım.
Konuk:
Mihail Vasiliadis - Apoyevmatini Genel Yayın Yönetmeni
Негізгі бет SÖZ VE YAŞAM | İstanbul'da Rum kalmak |
Пікірлер: 219